6 Mayıs 2015 Çarşamba

Cennetten Bir Köşe Koh Samui

Blogumda yazmaktan en büyük zevki alacağım cennetten bir köşe tanımını kullanabileceğim, gözüm kapalı herkesin deneyimlemesi için tavsiye edeceğim yer.. Koh Samui :)

Ağzımın kulaklarıma varması için Samui kelimesini duymak yeterli benim için. Bildiğim tüm güzel kelimeleri Samui için kullanabilirim. Söyleyecek çok güzel şeylerim var Samui için.. 
E o zaman başlayalım.. :)

Eşim ve ben 2014 ağustos ayı için nikah tarihimizi aldığımızda şubat ayıydı. Yuva kurmak için elde fol ve yumurta yokken,  biz tatilimizi planlamaya başlamıştık. Gezmek, yeni yerler görmek hayatımızın her zaman öncelikleri arasındayken; tatil bizim için beyaz eşyadan, 12 kişilik yemek setinden daha önemliydi :) Ne kadar çok gitmek istesem de  işin içine uzakdoğu, ekvator, tropik adalar girince, biliyorsunuz ki, tatil maliyetleri çok fazla artıyor. Bu seferlik kıyalım paraya atlayalım gidelim dedik..Tatil maliyeti, uçak bileti oluyor aslında. Çünkü bahsettiğim yerlede konaklama ücreti, bizim güneydeki tatil yerlerimizden çok daha ucuz.. Turu kendiniz de organize edebilirsiniz, turizm acentelerinden destek de alabilirsiniz. 

Nikahımızı kıyıp göbeklerimizi attıktan sonra yolculuğumuz başladı. Singapura 10 saat, Singapur'dan Samui 1 saat kadar uçacaktık. Çok da sıkıcı olmayan, şampanyalar, yemekler eşliğinde uzun bir uçuş gerçekleştirdik. Saat sabaha karşı 4 gibi Singapura vardık, 2 saat sonra da Samui'ye uçtuk. Daha uçak yere inmeden mest olduk. Çünkü, adanın küçücük, ahşaptan ve palmiylerden oluşan havaalanı en başından sizi nasıl bir tatil beklediğinizi anlatmaya başlıyor. 
Otelden bizi alması için araba göndermişlerdi. Direkt otele geçtik ve otel seçimimizde ne kadar doğru bir karar verdiğimizi otele vardığımızda gördük.
Evin teras katından bir görüntü ile ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım.
Fotograflara baktıkça geçirdiğim tadından yenmeyen zamanları çok özlüyorum..







Samui çok küçük bir ada. 1,5 saatte tüm adayı kıyıdan gezebiliyorsunuz. Tercih nedenlerimizden en büyüğü , Phuket gibi çok fazla kalabalık olmaması ve doğal yapısının bozulmamış olması. Samui'nin en büyük özelliklerinde biri de, ada içerisinde yapıların boyunun bir palmiye ağacını geçmeyecek uzunlukta olması zorunluluğunun bulunması. Bu durum, adanın doğal örtüsünün korunmasında en büyük etken. Ayrıca, adanın konumu nedeniyle tsunami görülme riski çok düşük. Sıcaklık ve nem anlamında, rahatsız olduğumuz bir ortamla ile karşılaşmadık. İstanbulun Ağustos ayından çok farklı değildi açıkçası.  Eylül- Aralık ayı tropik yağmuların ağırlıklı olduğu dönem bilgisini almıştık. Biz sadece 2 kere tropik yağmura yakalandık ve bundan da çok büyük keyif aldık. 
Ağırlıklı palmiylerden oluşan yeşil örtüsü, denizi, safari turları, full moon partileri ve en önemlisi saati 12 liraya denk gelen masajları ile Samui rüya gibi bir yer diyebilirim.Bu arada full moon partilerini görsellerden göz atmanızı tavsiye ederim. Çılgın partı konseptinin ilk sıralarında yer alıyor çünkü :)

Samui'nin merkezi, Chaweng; sahil şeridinden oluşuyor. Ücretsiz halk plajı var, havlunuzu serip gönül rahatlığıyla denize girebilirsiniz. Çünkü samui halkı çalmanın çırpmanın kelime anlamını ve eylemini bilmiyor. Denizden sonra bizim gibi, bu akşam ne yapsak acaba diye düşünmek için hadi gel masaj yaptırırıken karar verelim diyenlerden olmanızı dilerim, gerçekten çok başarılılar bu konuda :)  Merkezde; sahil, yemek mekanları, masaj salonları hepsi bir arada, yani çok işlevsel merkezleri var anlayacağınız. 

Masaj salonlarındaki konsept daha çok aşağıdaki gibi. Siz de bizim gibi ilk başta yadırgayabilirsiniz ama masörlerin o sürekli sıcak, samimi ve güleç yaklaşımlarını görünce kendinizi akışa bırakıp tadını çıkaracagınızı tahmin ediyorum. Ayak masajları dışında, tüm vücut için yapılan masajlar için genelde ayrı bir odaları oluyor. Aşağıdaki resim ayak masajı için temsilidir :)





İlk günlerimizi daha çok yorgunluk atma adı altında sakin geçirdik. Adanın akışına bıraktık kendimizi. Akşamları Chaweng'in sahil kısmında çok keyifli vakit geçirebilirsiniz. Kumsaldaki mekanlarda çok lezzetli ve uygun fiyatlarda kokteyller deneyebilirsiniz. Gerçi adadaki herşey çok uygun. Kendinizi sahilin öne çıkan mekanlardından Ark Bar'ın müziğinin ritmine bırakabilirsiniz. Yine sahilde ateş topları ile gösteri yapan çocukları izleyebilirsiniz. Kulsalda 1-2 saat oturduğunuzda gel git olayını da çok belirgin bir şekilde görebiliyorsunuz.

Sahilde ateş gösterisinden bir kare..






Peki gündüzleri ne mi yaptık? Otelimizin havuzunun fotografı yeterince açıklayıcı olacaktır diye tahmin ediyorum :)  




Bu arada kaldığımız oteli kesinlikle tavsiye ediyorum. Kirikayan luxury pool villas & spa, direkt merkezde değil ama merkeze taksi ile 10 dakika mesafede ve taksi ücreti sadece 10 TL civarındaydi. Otelden aldığımız büyük mutluluğu düşününce kesinlikte değerdi diyoruz.

Gelelim uzakdoğu yemeklerine.. 'Herkes bayılacaktır' diyemeyeceğim, tahmin edileceği gibi bizim kültürümüzle yakından uzaktan alakası bulunmuyor. Bütün yemekleri neredeyse sulu ve bol baharatlı. Bu yemekleri de lapa prinç ile servis ediyorlar. Bir yemek içerisinde baharatlari, tatlı ekşi soslari, etleri, sebzeleri.. hepsini bir arada görebilirsiniz. Hatta bunların hepsinin suyun içinde yüzdüğünü de görebilirsiniz, şaşırmayın.. Biz ilk zamanlarda yemekleri yerken zorlandık. Ama lezzet olarak eşim de ben de çok beğendik. Bir süre sonra da zaten işin raconunu öğrendik :) Aslında onlardaki lapa pirinç, bizdeki ekmekmiş :))) Biz nasıl ekmeği yemeğin suyuna bandırıyorsak, onlar yemeğin suyunu pirinç ile karıştırıyorlarmış. Sonra da yemek içerisindeki kalan taneleri yiyorlarmış :)) Tabi bol bol taze çeşitli tropik meyvelerin de tadına bakmayı unutmadık, jabuticaba, papaya, mangosten, avakado.. Yemek yiyeceğimiz yerleri bloglardan önceden belirlemiştik. Brezilya restoranı 'Zikos' kesinlikle bir akşamınız için ayırmanız gereken mekanlardan biri, aşağıkidaki fotograftan da anlaşılacağı üzere :)




Kumsal üzerinde çardakta güzel bir yemek yemek isterseniz, Muang Kulaypan Hotel'i önerebilirim. Otellerin tümünde, konaklamasanız da restorantlarından faydalanabiliyorsunuz. 

Samui'de ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri de Fisherman Village.. Kıyı şeridi boyunca restorantların, ayaküstü atıştırmalıkların bulunduğu sevimli bir kasabamsı bir yer.



Turlar konusunda çeşitli seçenekler mevcut. Bir kaç tane farklı safari turu, tapınak ziyaretleri, dalış turları, balayı çiftleri için ayrı yat turu, ekstrem sporlar için turlar...  Otelleriniz ya da turizm acentesi ile turlarınızı planlayabiliyorsunuz. Merkezde acentelerle karşılacaksınız.
Biz tapınak ziyaretlerinin de bulunduğu safari turu, cable-ride (halatla kayma) ve dalış turlarına katıldık. Snorkeliniz varsa, yanınıza alabilirsiniz. Deniz altını görmek isteyeceğinizi tahmin ediyorum. Eğer hayvanlara edilen eziyete şahit olmak istemiyor ve bunun bir parçası olmak istemiyorsanız, turlarınızdan hayvan gösterilerinin olduğu bölümü çıkarmanızı tavsiye ederim.

Tapınakları görülesi yerler arasında, Phra Yai tapınağında Big Budha heykeli bunlardan biri.


The Mummified Monk'un hikayesini yerinde dinlemek isteyeceğinize eminim..




Grandfather and Grandmother rock'lar da ziyaret edilebilir. Hikayesini dinleyince ve taşların şeklini görünce konuyu ilginç bulacağınıza eminim :)) Secret Garden isimli insan yapımı bahçenin hikayesi de ilginizi çekecektir..  Turlarınızı planlarken, zevkinize, ilgi alanınıza göre danışmanlar yardımcı oluyorlar zaten. Seçim size kalıyor. 

10 günlük tatili anlatmak kolay olmuyormuş, sanki birbirine girdi herşey :) 
Merak ettiğiniz ilgilendiğiniz samui hakkında herşey için elimden geldiğince  memnuniyetle destek olmaya çalışırım. 

Keyifli tatil planları dilerim,
Sevgiler,

 




Rüya gibi J'adore cikolata evi

Formül çok basit;  mutluluk = çikolata ve türevleri

Taksim, beyoğlu eğlence mekanları dışında çok güzel bir çikolata evine de sahip. Duyanlarınız da vardır, J'adore.. İstiklalde Galatasaray Lisesini geçtikten sonra ikinci sağ sokakta kalıyor. Çok küçük iki katlı, tatlı fransız müziklerinin eşlik ettiği romantik mekan. İlk önce sevgilinizin elini sonra da mekanın yolunu tutun derim. Mekanın ambiyansına kendinizi bırakarak, tatlı sohbetiniz ile huzurla dolun :)
Mekanın küçüklüğü maalesef sıra beklemenize neden olabiliyor. Haftasonları akşam saatlerinde mekanda oturmak için sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz. Akşam iş çıkışı ziyaretleriniz daha rahat olabilir.
Tüm tatlılarını iştahla ve afiyetle deneyebilirsiniz. Fakat mekanın favorilerinden Oh la la Beatrice'e tercih konusunda öncelik verebilirsiniz. Eğer benim gibi çikolata delisiyseniz beatrice ile yetinmeyip menünüden o piti piti de yapabilirsiniz. Ben özellikle sıcak çıkolatalarına bayılıyorum. Aromalı olarak da çilekli olanı tercih ediyorum daha çok :)

Minik girişindeki sunumu için aşağıdaki görselde görebilirsiniz.




Sıcak çikolata 7 lira civarıydı diye hatırlıyorum. Menüdeki fiyatları görünce ütopik bir hesapla karşılaşmayacağınızı anlıyorsunuz.

Tatlı, şirin ve romantik olarak tanımlı mekanları sevenlerdenseniz, sevgilinizle güzel vakit geçirmek için 10 numara bir yer olduğunu anlatmaya çalıştım, umarım başarılı olmuşumdur :)

Tatlı vakit geçirmeniz dileğiyle,
Sevgiler,



4 Şubat 2015 Çarşamba

Arkeoloji Müzesi var dediler gittik, gördük, begendik..

Gülhane Parkı'na birkaç defa gitmişliğim vardı ama Gülhane parkında Arkeoloji Müzesi olduğundan haberim yoktu. Genelde Gülhane parkına adımımı atınca, 'ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında' müziği kulağımda, agaçlara bakınırdım. Nazım Hikmet'in gülhane parkında sevgilisini beklerken polislerden saklanmak için ceviz ağacına tırmanmış halini gözümde canlandırırdım. Sonrasında öğrendik ki, İstanbulda Arkeoloji müzesi varmış hem de Gülhane parkında.Paris'te Barcelona'da gördüğümüz eşsiz eserlerden sonra, Türk halkının tarihe verdiği önemi de düşününce çok bir beklentiyle gitmemiştik açıkçası. Ama yazımın en başından belirtmeliyim ki, gezi sırasında hayal kırıklıklarımız da oldu, çok kızdığımız da, kafamızı çevirdiğimizde gördüğümüz tarihi hayranlık ile incelediğimiz de..

Müze 3 kısımdan oluşuyor, arkeoloji müzesi, çinili köşk müzesi ve eski şark eserleri müzesi..
Müzeye, gülhane parkının giriş kapısının sağ tarafından ulaşabiliyorsunuz. Müze kartınız varsa ücretsiz yoksa da 10 TL küsür bir ücret karşılığında müzeye girebiliyorsunuz. 
İlk girişte solda 'şark eselerli müzesi'ni göreceksiniz. Mezopatamya, Anadolu, Mısır ve Arap yarımadasının islam dönemi öncesine ait hayranlık duyacağınız eserler burada. Fotograflar eşliğinde yazıma devam ediyorum. 







Müzenin avlusunda ikinci müze, Arkeoloji müzesi; antik çağ heykelleri,roma dönemi eserler, lahitler.. Müzenin ambiyansı ile çok farklı dünyalara gidiyorsunuz. Vayy canınaa diyorsunuz. Normalde bu gibi mekanlarda, uzun uzun eserlere bakmaktan çok sıkılırım ama şaşırtıcı şekilde kendimi dakikalarca eserleri izlerken buldum. Aşağıdaki paylaşımdan nedenini anlayacaksınız bence..









Son olarak Çinili Köşk Müzesi; müzede çininin tarih içerisinde şekillenişini göreceksiniz. Müze girişinden bir kare..




Müze avlusunun içerisinde ayrıca cafe bulunuyor. Bu cafenin yanında açıkta bulunan eserleri, küçük yürüyüş yolunun etrafında dizilmiş halde göreceksiniz. Eserlerin çoğunun kafaları bulunmuyor. Biz açıkçası, tarihi eser kaçakçılığına kurban gittiklerini düşündük. Ama; dışarıda, bu kadar savunmasız halde bırakılma nedenlerini anlayamadık.. Gerçek anlamda, yosun tutmuş tarihe kendinizi ayrıca hazırlayın..

Sinirlerimize hakim olamadığımız bir andan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Burası da başka bir müze girişi mi diye bir kapıdan girdik. İlk önce tuvalet kokusunu alınca, yok burası tuvaletlerin bulunduğu yer sanırım dedik ama sağ tarafta aşağıda fotografını paylaştığım heykeli görünce, yok tuvalet değil, ayrı bir sergi alanı burası herhalde dedik. Ama koku artmaya devam edince de; yok yokk tuvalet burası dedik.. Tam beynimizin yandığı sırada, içerideki 5- 6 görevli amcama bir danışalım dedik, burası neresidir acaba dedik. Amcam çıkardı cebinden  sigarayı, heykellerin ve tuvalet kokusunun karıştığı kapalı alanda, yaktı sigarasını.. Bizim gözler kulaklara varmıştı ki(!) 'burası tuvalet ama arada heykelleri koyacak yer bulamayınca buraya koyuveriyorlar' diyince amca, bulunduğumuz ortamda mantık aramayı bıraktık.
(Bu arada amcamlar orada sigara içebiliyormuş ama bize yasakmış, sizin de aklınızda bulunsun )


tuvalet kokusu eşliğinde
Yazımın başında belirttiğim gibi, gezimizi farklı duygu geçişlerimiz eşliğinde tamamladık. Aslında bir kez daha gitmek istiyoruz, çünkü gezmek için sadece 2 saatimiz vardı ve yetmedi. İkinci ziyaretimiz olursa eğer, karşılaşacağımız olumsuzlukları görmememeye çalışırız diye tahmin ediyorum. Müze bu arada saat 4'te kapanıyor. Programınızı buna göre yapabilirsiniz. Giderseniz eğer keyifli birkaç saat diliyorum sizlere..

Sevgiler,

3 Şubat 2015 Salı

Burgazada'da Bir Barba Yani

Rakıyı sevenler parmak kaldırsın..
Peki rakıyı daha da anlamlandıracak olan mezeler de önemlidir diyenler..

Burgazada; diğer adalardan daha az kalabalık, daha küçük.. Bu yüzden daha çok seviyorum bu adayı. Motordan ya da vapurdan indiğinizde, sırasıyla sahile dizilmiş olan balık restaurantları görürsünüz. Aynı zamanda sabahları kahvaltı servisleri de bulunuyor. Adanın 100 metre içerisine girdikten sonra sağ taraftaki yokuş gözünüzü hiç korkutmasın. Sağlı sollu ağaçlar arasıdaki yolda yürümek size de iyi gelecektir. Hatta bazen yamaca yakın kocaman alanlarda sapsarı kır çiçeklerine rastlayabilir, çok güzel fotograflar çekebilirsiniz. 

Biraz gezip, biraz hava aldıktan sonra Barba Yani; Burgazada'nın gülü, çiçeği, hoş sohbetlerin durağı, en önemlisi midenizin bayram edeceği yeri. Takip ettiğim bloglarda aklımın bir köşesine yazmıştım Barba Yani'yi. Ekim ayı başında bir cuma akşamı, iş çıkışı Bostancı motoruna atladık gittik.. Güzel bir haftasonu başlangıcı yapalım, hoş sohbetler edelim dedik. Bostancı motor iskelesinden inince sağdaki ilk meyhane. İki gün öncesinden rezervasyonumuzu yaptırmıştık. Yer bulmakta sıkıntı yaşandığını biliyordum çünkü. Nitekim iyi ki de öyle yapmışız. Biz 7 gibi masamıza oturduğumuz sırada Barba Yani'den oturacak masa yokken ( ortalama 50 kişilik mekan), şaşırtıcı şekilde diğer sıralı meyhanelerde birer ikişer masa doluydu sadece. Neymiş bu yerin sırrı dedik ve rakının yanında mezelerimizin siparişini verdik. Tabi kiiiii ben bir patlıcan canavarı olarak her çeşit patlıcanın siparişini verdim. Karides, kalamar en baş köşede yerlerini de aldılar. Kavun peynir rakının ayrılmaz parçaları..Bir de ortaya levrek siparişi verdik, başladık rakı eşliğinde tadımlara. Sonra anladık bu mekanın neden ağzına kadar dolu diğerlerinin sinek avladığını. (gerçi gecenin ilerleyen saatlerinde diğer mekanlarda doldu ama ilk dolan bizimkiydi sonuçta:) 

Güveçte kalamarları efsaneydi, bitince ikincisini de sipariş ettik. Patlıcanların tadı hala damagımda. Bence bu kadar lezzetli yapan şey, mezelere hafif tatlılık vermek için kullandıkları bişeydi. Şeker mi var bunlarda acaba diye birkaç kere düşündük çünkü. 
Her gün mü var bilmiyorum ama, biz gitttiğimizde ud ile yemeklere eşlik eden bir sanatçı da vardı. Kulak misafiri olduk, bir iki yıl önceki şarkı yarışmalarında finale kalanlardanmış. Garsonları da tatlı insanlardı, servislerde gecikme gibi durumla da karşılaşmadık. Kapalı ve açık her iki şekilde de oturma imkanınız bulunuyor. Sadece, tek lavabosu olduğundan dolayı 10 dakika kadar tuvalet sırası beklediğimiz oldu. Onun dışında keyfimizi kaçıran bir durumla karşılaşmadık. 

Deniz kıyısındaki manzara, tadı damağımızda kalan yemekler ve hoş sohbet ile güzel bir akşam geçirdiğimizi içtenlikle söyleyebilirim. Gece de son motor olan 23.20 motoruyla da geri döndük. Geri dönüş yolunda, sanki mekanda oturmaya devam ediyormuşuz gibi, gece boyunca yan masalardaki insanlarla yolculuğumuzu yaptık zaten :)  Bu arada unutmadan ekleyeyim; aynı sırada 2 tane Barba Yani meyhanesi bulunuyor. Denize sırtınızı verdiğinizde solda, ilk sırada olan, ilk açılan ve diğerine göre daha çok tercih edileni. Yemeklerinin tadında fark var mı bilmiyorum ama, benim de okuduğum bloglarda daha çok ilkini öneriyorlar. 2 kişi, kişi başı 70 lira civarı hesap ödedik. Birim faydasını ölçtüğümüzde bize uygun geldi açıkçası :)

Yolunuz düşerse ya da özellikle giderseniz, öncesinde yer ayırtmayı unutmayın :)

Şööyle mekanın fotografını da ekleyeliiim eksik olmasın :)






Sevgiler,



2 Şubat 2015 Pazartesi

Şile'nin incisi Saklıgöl =)

Son zamanlarda ben de çok fazla Şile Saklıgöl önerileri okuyorum. 2014 baharında neresiymiş bu saklıgöl dedik ve gittik, iyi ki de gitmişiz..

Şile'yi bakalım benden daha ne kadar çok duyacaksınız. Ama bir cumartesi sabahı, İstanbulu arkamda bıraktığımı düşünerek şile, ağva yollarında olmak bana tarifsiz bir mutluluk veriyor. Bir de arabada çalan müziğe bazen sessiz sessiz bazen bangır bangır eşlik ediyorsam keyfim tam yerinde demektir :)

Sık sık olmasa da yılda bir kez saklıgölü ziyaret etmek gerek bence. Bu tadından yenmez ziyaretlerde gözlerinizi kapatın, sessizliği dinleyin, enerjinizi toplayın ve dönüşte İstanbulla tatlı savaşınıza devam edin :)

Baraj suyunun üzerinde ahşap iskele ile kurulmuş olan saklıgöl, öylee baraj suyu diye gözüne batmıyor insanın. Sağlı sollu iki dağın ortasında uzayan su size saf mutluluk veriyor. Uzun uzun kahvaltınızı yaparken hazırlıklı olun, çünkü sohbetlerinizin ara ara manzaranın etkisi altında kalarak, bölünecektir. Merak etmeyin, görsel şölen ile tadını çıkaracağınız bölünmeler bunlar..

Örneğin beni bölen karelerden biri..




Kahvaltıları en sevdiğimden; serpme kahvaltı :) Servis edilen süzme yoğurt için, kahvaltı da yoğurt mu olur canım demeyin, dışlayıp bir kenera itmeyin. Şööyle yamacınıza alın, tadına bakıldıktan sonra gelecek saldırıları önlemek için ekmeğinizi önden bir iki bandırın ama arkadaşlarınızla da paylaşın:) Onun dışında peyniri, zeytini, reçelleri, sucuklu yumurtaları, cevizleri, yemişleri ile zengin bir kahvaltısı var. Önerim; paylaşımcı olunuz ve kalan ekmeklerinizle ördekleri de beslemeyi unutmayınız :)
Kahvaltı servisi geç saate kadar devam ediyor, en son 2 gibi gittiğimizde misler gibi yapmıştık kahvaltımızı.

Eğer ben kahvaltıcıdan cok mangalcıyım derseniz, onun da en güzelini yapmışlar. Mekanın sağ patikasından ilerlediğinizde gölün üzerinde iskeleler ya da gölün kıyısında çardaklar göreceksiniz. Mangalı belli bir ücret karşılığında veriyorar. Etini istersen sen getirebilirsin, istersen oradan sipariş verebilirsin. Her iki seçeneği de sunuyorlar. 

Kahvaltı ya da mangalınız bittikten sonra, sağ ya da sol patikadan 100 - 200 metre yürümeyi unutmayın, yeşillikle birlikte hücreleriniz canlansın, yüzünüze gün boy devam edecek gülümseme yerleşsin. Belki siz de benim gibi bir sürpriz ile, göle doğru sallanabileceğiniz bir salıncak ile karşılaşabilirsiniz :) 



 Dönüşte de, bir karadeniz havası alalım derseniz, yola 2-3 km uzaklıkta sahiller var. Hatta yanınızda havlu ve bikini götürürseniz, dalgalarla çok fazla yüzemeseniz de, deniz kum güneş moduna çok rahat girebilirsiniz. 







Keyifli gezmeler,
Sevgiler,

31 Ocak 2015 Cumartesi

Kahvaltseverlere Şile'de Rokethane

Siz de benim gibi kahvalti delisiyseniz eger sizle cok iyi anlasacagiz :)) ve evet kahvaltinin kesinlikle mutlulukla alakasi var bence. Blogda en cok kahvalti paylasimlarim olacaktir diye tahmin ediyorum ve ilk paylasimimi rokethaneden yana kullaniyorum.

Gec saate kadar kahvalti servislerinin olmasi tercih nedenlerimden biri. Ama ilk nedenim müthiş manzarasi. Mekan  aksam yemeklerinde de tercih edilebilinir. Raki balık eşliğinde manzaraya karsi sevgili, eş, dost, aile muhabbeti tadindan yenmez.





Rokethanenin eşsiz karadeniz manzarasindan bir kare ile sizi bekleyen mutlulugu tarif etmeye calisayim size. 

Kışın burası çok eser demeyin, kış günleri için, sobalar eşliğinde isinan kapalı çardakları var ama merak etmeyin manzaraya engel olmuyor, şeffaf branda ile kapatılmış.

Kahvaltıları sade; ne fazla ne az..Peynir zeytin, reçel, yumurta.. daha ne olsun. Çayı termos ile verdiklerinden dolayı, kahvaltınız bölünmüyor. Şimdiye kadar maksimum 3 çalışan gördüm, ama servise yetişme konusunda bir sıkıntı ile karşılmadık. 

Eğer güneş battığı sırada mekanda bulunuyorsaniz, güneşin tatlı sarısını arkanıza alıp güzel bir fotograf çekilmeyi unutmayın.

Rokethanenin yeri Şile'de Işık universitesinin arkasinda yamacta kaliyor.

Kahvaltiseverlere, kahvaltilari eşliginde guzel seyirler diliyorum.

Sahilde dalgalarin sesi eşliğinde yürüyüş yapmayi da unutmayin derim..

Sevgiler,

30 Ocak 2015 Cuma

Nasıl başladım..

Durdum baktım, 26 yıldır biriktirmişim ben.. Kafamda, fotograflarımda çoook güzel seyahat görselleri biriktirmişim, çook güzel anılar biriktirmişim, çook güzel deneyimler yaşamışım, çook güzel kitaplar okumuşum, çokk güzel olmasa da yemekler, pastalar börekler yapmışım :)

Herkes gibi anılarım, deneyimlerim benim herşeyim.. 

Bu blog belki benim anı defterim olur dedim.. En önemlisi, hangi konu üzerinde araştırma yapıyorsam (doğa içerisinde kahvaltı mekanları, akşam yemekleri, eşsiz tatil planları, eğlence mekanları, alışveriş gibi) en çok kurcaladığım yerler, takip ettiğim bazı bloglardır.. Çogu konuda ön hazırlıklarımı, bloglardaki tavsiyeler üzerinden oluştururum ve müthiş faydasını görürüm.. Ben de belki arayış içerisinde olan arkadaşlar için küçük bir rehber olurum, kim bilir.. :)

Eh başladık bi şekilde,
Rastgele..